ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ ÜZERİNE NOTLAR
İnsanlık tarihinde ve milletlerin hayatında eğitim ve öğretimin yeri büyüktür. Aynı zamanda eğitim ve öğretim konularına dil, tarih, edebiyat ve kültürün eklendiği görülür. Bu unsurları koruyamayan milletler yavaş yavaş gücünü kaybeder ve yok oluşa doğru sürüklenir.
Bu değerleri korumak için okullardan ve değerli öğretmenlerimizden faydalanılır. Biz bu yazımızda öğretmenlerimizin omuzlarında taşıdıkları yükü biraz olsun hafifletmeye çalışacağız. Öğretmenin ve öğretmenliğin ne olup ne olmadığını açıkça tespit etme gayreti içerisine gireceğiz.
İnşallah hayırlara vesile olur.
* * *
Öğretmen, öğretmen okullarından veya her hangi bir okuldan diploma alan insan değil, bağlı bulunduğu milletin inanç, ahlak ve kültürünü kendisinde mezceden, kendisinde toplayan ve bu bilgileri bizzat yaşayan, hayatına uygulayan insandır.
Bunu iyi bilmek gerekir.
Çünkü:
Yaşanmayan dava kazanılmaz…
Mustafa Kemal, davanın yaşanması ve başarılı olması için 1 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış konuşmasında şöyle ortaya konmuştur:
‘’ Memleket çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılabilmek için gerekli olan ön bilgileri vermede uygulamalı yöntem uygulanması eğitimin ve öğretimin ana kuralı olmalıdır. Ortaöğretimde de eğitim ve öğretim yönteminin uygulamaya dayandırılması ilkesine uymak kesinlikle gereklidir…’’
Değerli öğretmen arkadaşlarım, eğitim bilgiyi uygulama, öğretim ise değişik kaynaklardan bilgi toplama anlamını taşır. Bunun için bazen eğitimle öğretim arasında bir boşluk ortaya çıkabilir. Öğretmenler eğitim ve öğretim arasındaki bu boşluğu ortadan kaldıracak ve öğrenilecek bilgileri kullanarak yaşanır hayat haline getirme gayreti içerisine girecektir.
Bunun için öğretmenin dersinin adı ne olursa olsun kafa ve gönül dağarcığının ilim, irfan, edebiyat ve tarihle dolu olması, öğretimden çok eğitime ağırlık vermesi gerekir…
Çünkü: Eğitim, öğretim yoluyla elde edilen bilgileri kullanma ve değerlendirme sanatıdır. Bu sanatı öğretmenlerimiz başta olmak üzere, aydın dediğimiz insanların bilmesi ve kullanması gerekir. Aydınlığı kendisini bile aydınlatmayan, daha çok olaylarla ve şahıslarla uğraşan insanlara söyleyeceğimiz bir şey yoktur…
Bu konuyu İstiklal Marşı şâirimiz Mehmet Akif Ersoy yaklaşık yüz yıl öncesinden yükselen bir ses olarak şöyle dile getirmiştir:
‘’Muallim ordusu derken, çekirge orduları
Çıkarsa ortaya, artık hesap edin zararı!
Muallimim diyen olmak gerek imanlı,
Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı…’’
( Safahat, Fatih Kürsüsünde )
Burada Akif, inançlı, edepli, liyakatli ve vicdanlı bir öğretmen tipi çizmektedir. Buna bu gün için de büyük ihtiyaç vardır. Bunu 1923 senesinin1 Martında Mustafa Kemal, şöyle dile getirmektedir:
‘’ Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntemin amacı; bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da medeni bir zevkten çok; hayatta başarıya ulaşmayı sağlayan, uygulanabilir, kullanılabilir bir araç haline getirmektir. Millî Eğitim Bakanlığımız bu ilkeye önem vermektedir.
Uygulamaya dayanan ve yaygın bir eğitim, öğretim için yurdun önemli merkezlerinde çağdaş kitaplıklar, çeşitli bitkileri ve hayvanları içine alan bahçeler, konservatuarlar, atölyeler, müzeler, sergi salonları, kurmak gerekli olduğu gibi ilçe merkezlerine dek bütün yurdun basımevleriyle donatılması gerekmektedir…’’
Bu söz ve isteklerin güzelliğinden yorumuna gerek yok…
Fakat aradan 90 yıl geçtiği halde belirlenen esasların çoğu gerçekleşmiş değildir. . Türkiye için de aynı yorum geçerlidir. ‘’ On yılda 15 milyon genç yarattık…’’ yalanına sarılanlar bu gerçeğe 80yıl geriden bakıyorlar. Biz bunu bir başka yazıda işlemeğe çalışacağız…
YORUMLAR