Isparta’nın rekabet halinde olmasına gerek yok

Hayallerdeki Isparta’yı arayan Basın Kulübü’nün bu haftaki konukları Isparta’nın ilk özel radyoloji muayenesi ve Doppler Merkezi’ni kuran Yrd. Doç. Dr. Bahattin Baykal ve dünyanın en yaratıcı 20 doktoru arasında yer alan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu idi. Gazeteciler Mehmet Erçakır ve Soner Toros’un hazırlayıp sunduğu Isparta’nın en çok izlenen programı Basın Kulübü 2 ayrı bölümle ekrana […]

Hayallerdeki Isparta’yı arayan Basın Kulübü’nün bu haftaki konukları Isparta’nın ilk özel radyoloji muayenesi ve Doppler Merkezi’ni kuran Yrd. Doç. Dr. Bahattin Baykal ve dünyanın en yaratıcı 20 doktoru arasında yer alan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu idi.

Gazeteciler Mehmet Erçakır ve Soner Toros’un hazırlayıp sunduğu Isparta’nın en çok izlenen programı Basın Kulübü 2 ayrı bölümle ekrana geldi. Birinci bölüm canlı yayın konuğu Yrd. Doç. Dr. Bahattin Baykal, radyoloji bölümünün bilinmeyenlerini ve neden gerekli olduğunu anlattı.

Radyolojiden geçmeden tanı alan hasta tipinin çok nadir olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Bahattin Baykal, radyolojisiz bir tıbbın düşünülemeyeceğini belirtti. Isparta’daki ilk özel radyoloji muayenesi ve Doppler Merkezi’ni kuran Yrd. Doç. Dr. Bahattin Baykal şöyle konuştu: “Radyoloji aslında perdenin arkasında kalan ama tıbbın bütün alanını kapsayan bir bölüm. Radyoloji olmadan birçok hastalığın tanısına ya da planlamasına, tedavisine, tedavi sonrası kontrollerinin yapılmasına olanak yok. 80’li yılların sonrasında ultrasonografinin gelişmesiyle en sonunda da MR cihazlarının siteme girmesi ve girişimsel radyoloji işlemlerin yapılıyor olması tıp alanında radyolojinin önemini artırmıştır. Psikiyatri ve dermotoloji dışında hemen hemen bütün klinik bölümlerle ilişkimiz var.”

SİSTEM BUNU GEREKTİRİYOR

Hastanelerde yaşanan yoğunluk nedeniyle hastaya fazla vakit ayrılamamasını büyük bir sorun olarak nitelendiren Uz. Dr. Baykal, “Devlet Hastaneleri ve özel hastanelerde hasta yoğunluğu yaşanıyor. Klinisyenin hastaya bakacak çok fazla zamanı kalmıyor. Bu yüzden işler tetkiklere yükleniyor. Fakat tetkik yapılan bölümler de çok yoğun. Oradan çok optimal sonuç çıkmıyor. Hastaya vakit ayrılmıyor. Klinisyen de, farkında olan hastalar da sıkıntılı. Bu Türkiye’nin sıkıntısı. Çünkü sistem böyle işliyor. Yataklı kurumlara giren poliklinik hastasının yüzde 30-35’i radyolojiye girer. Tomografi olarak, MR olarak, ultrasyon olarak girer. 1000 poliklinik yapılan yerde 300 radyoloji hastası demek. Bu büyük bir rakamdır. Ultrasonografi, doppler, MR, BT, direk grafiler, ilaçlı böbrek filmi, kolon filmi, girişimsel radyoloji, biyopsiler, apse direnajları. Alanı çok geniş. Psikiyatri ve dermotoloji dışında bütün branşlarla ilgili bir bölüm. Birçok hastalıkların tanısı ve erken teşhisinde çok önemli. Bunun dışında tarama programları var. Meme kanseri tarama programı. Yeni doğanlarda kalça çıkıklığı taraması bu alanın görevleri arasında” şeklinde konuştu.

ÇOK TETKİK YAPMAK KARMAŞAYA SEBEP OLUYOR

Uz. Dr. Bahattin Baykal, radyolojideki en önemli halk sağlığı problemini ‘çok tetkik yapmak’ olarak tanımladı. Baykal, “Tam da halk sağlığı açısından problem bu. Bu tetkikler uluslararası bilgi birikimine dayalı özel protokollerle yapılır. Bunun için de her çekime ayrılması gereken belli bir süre gerekir. Eğer siz bu tetkikleri hızla yaparsanız çok tetkik yaparsınız, yatırımınızı çıkartıp biraz kâr ediyor olabilirsiniz. Ama o tetkikler tetkik olmaktan çıkar. Hastaya hiçbir faydası olmaz. Yani çok tetkik yapmak hiç tetkik yapmak demektir. Hastalar koltuklarının altında CD’ler ve film torbalarıyla geliyorlar. Onlarca tetkik var ama tanı yok” dedi.

TÜRKİYE BİR ORGAN NAKİL MERKEZİ

Programın ikinci canlı yayın konuğu dünyaca ünlü Ispartalı Prof. Dr. Münci Kalayoğlu idi. Yaptığı başarılı organ nakilleriyle adını dünyada duyuran Prof. Dr. Kalayoğlu, Türkiye’de organ nakillerinin artık başarıyla yapılabildiğini söyledi. Türkiye’nin bir organ nakil merkezi olduğunun altını çizen Münci Kalayoğlu, “Geçen sene Türkiye’de bin 300 nakil yapıldı. Türkiye bir organ nakil merkezi şu anda. Ortadoğu’dan, Kafkasya’dan ve Avrupa’dan insanlar geliyor buraya organ nakli olabilmek için. Çok iyi cerrahlar, çok iyi doktorlar var. Isparta’da da bu başlamış. Bundan sonra adımları sağlam basmak, sağlam yürümek, sonra da sağlam koşmak lazım. En önemlisi başlamak ve bu da bitirmenin yarısı. Daha iyisinin olacağına eminim. Türkiye’de bu yapılıyor. Öğrenmek için yurt dışına gitmek gerekmiyor, Amerika’dan Ortadoğu’dan Azerbaycan’dan bize geliyor bu doktorlar artık. Biz en iyisini onlara göstermek istiyor ve bundan mutluluk duyuyoruz” diye konuştu.

ISPARTA’NIN RAKABET HALİNDE OLMASINA GEREK YOK

BU BİR FUTBOL MAÇI DEĞİL!

Süleyman Demirel Üniversitesi tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nede başarılı adımlar atıldığının da altını çizen Prof. Dr. Kalayoğlu şunları söyledi: “Arkadaşlar bu işe başlamışlar. Ruhsatını da almışlar. Ben bu işi dünyada ilk defa yapan kişinin yanında 2 sene kalarak yaptım. 2 senede 178 tane nakil yaptık. Bu işi öğrendim. 2 senemi aldı bu eğitim. Bölüm kurmak için gittiğim hastanede ilk 9 ay hasta gelmedi bana. Bilinmiyordu karaciğer nakli. 4. Seneden sonra senede 100 ameliyat yapıyordum. Sayı önemli değil sonuç önemli. Yapmış olmak için yapmıyoruz hayat kurtarmak için yapıyoruz. Şuan çok iyi bir ekibimiz var. Genç, becerikli, muhterem bir ekibimiz var. Bunu zaman gösterecek. Isparta’nın rekabet halinde olmasına gerek yok. Bu bir futbol maçı değil. Eğitim, tecrübe ve emek gerektiriyor. O insanlar kendileriyle yarış edecekler. Mükemmele o şekilde erişecekler. Biz insanla uğraşıyoruz. İyi yapmak mecburiyetindeler. Yoksa sağlık bakanlığı ruhsatı alıyor. Belli bir sayıya ulaşmak zorundalar. İnşallah en iyisini yapacaklar.”

ORGAN BAĞIŞI YOKSA HAYAT DA YOK

Dünyanın en yaratıcı 20 doktoru arasında gösterilen ve başarılı organ nakillerine imza atan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, “Organ bağışı yoksa organ yok, organ yoksa nakil yok, nakil yoksa ölüm var. Bu denklemi kurabilmek zor değil. Bu denklemi çözmenin tek yolu ise bağış yapmak” diye konuştu. Organ bağışını İslamiyet’e aykırı olmadığının altını çizen Prof. Dr. Kalayoğlu, “Bir insanı kurtarmak insanlığı kurtarmaktır diyor dinimiz. Dinimiz bunu emrediyor yani. Birkişinin bağışladığı organlar 11 kişiye hayat veriyor. 11 kişiyi yaşama bağlıyor. Toprağa verdiğiniz organlar bir işe yaramaz” dedi. Prof. Dr. Münci Kalayoğlu şöyle konuştu: “Organ bağışı için yapılan eğitim toplantıları kiliselerde yapılıyor Amerika’da. Gazetelerde televizyonda haberler var. İlkokullardan itibaren başlanıyor çalışmalara. Bütün ülke organ bağışı diyor. Bu kadar kolay bir denklemi çözebilmek için yapılacak tek şey bağış yapmak. Beyin ölümü olduysa ölmüştür.

Ya hasta yaşıyorsa diyen aileler oluyor. Beyin ölümü olan bir kişinin yaşaması diye bir şey kesinlikle yoktur. Bunu zaten 4 hekim kontrol ediyor. Hayatımızı biz bu işe adadık. Çok insan ölüyor. Ölen hastalar bizim elimizde ölüyor. Izdırap çekiyoruz. Organı bulacağız. Bunu bulamayacak kadar beceriksiz değiliz. Bunu aşılamak lazım. Bütün arkadaşlarım zamanında din işleri kurulundan fetva aldılar. Bu İslam dinine aykırı değil. Biz yaşayan kişiden almıyoruz. Ölen kişiden alıyoruz. Beynin bütünün fonksiyonlarının yitirildiği an bir daha bu yerine gelmez. Her adımımız kontrol ediliyor. Çok güzel çalışmalar var. İyi çalışan merkezleri ödüllendiriyorlar. Çalışmayanları kapatıyorlar. Bizim hayatımız hastalara hayat vermekle rahat ediyor. Organ olmadığı için ölen hasta görmek istemiyoruz.”

Exit mobile version