Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

'Neden uyuyoruz, neden tepkisiz kalıyoruz ?'

Isparta Alperen Ocakları Başkanı Emre Özden, gündemi meşgul eden terör

Isparta Alperen Ocakları Başkanı Emre Özden, gündemi meşgul eden terör örgütü PKK ile müzakere süreci hakkında açıklamalarda bulundu ve Sayın Başbakan’a Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Terörle müzâkere edilmez, mücadele edilir.” ve “Kürt sorunu yoktur, sorunlu Kürt vardır.” sözlerini hatırlatıyoruz dedi.
İşte Özden’in o açıklamaları :

Çok değil, bundan yaklaşık 20-30 yıl öncelerinde, 15 Ağustos 1984 yılında PKK elebaşı Apo’nun talimatıyla Eruh ve Şemdinli ilçelerine düzenlenen ilk baskın, ilk kurşun ve sonuç: 12 yaralı, 1 er şehit… Ve devamında Başbağlar katliamı, şehit olan öğretmenler, kundaktaki günahsız bebekler, çocuklar ve otuz binlere yaklaşan şehit sayısı… Ahlar, ağıtlar, yanan yürekler, sönen ocaklar… Şehit liderimizin PKK elebaşına canlı yayında hitap ettiği şekilde devam edelim: “it oğlu it”. İt oğlu it’in yakalanışı ve Türkiye’ye getirilişi, kafesine tıkıldığında idam günü ne zaman gelecek diyen şehit ailelerinin gözlerindeki, “Artık bu sefer dünyalık hakkımızı senden alacağız!” şeklindeki İmanî duruşu… Amalar…

Milletimizin güvenoylarıyla seçilen MHP, DSP, ANAP üçlü koalisyonunun urganı Apo itinin başına geçiremeyişi, idam yasa taslağının sırf siyasi ikballeri uğruna Anayasa Komisyonu’nda mevcut MHP üyelerinin üstünlüğü olmasına rağmen TBMM’ye sunduruluyor olması…! Ve idamın Türk siyasî hayatından kaldırılması… Bir tarafta göbeğini kaşıyan bebek katili İT OĞLU İT… Bir tarafta da gözyaşlarının üstüne bir de bu acı yüklenen şehit anaları ve necip Milletimiz…!

Gelinen 2000’li yıllar, AKP’nin doğuşu ve Başbakan’ın tabiriyle çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri, bir tarafta da yaşanan siyasî gelişmelere karşı tavır takınmayan, oy peşinde olan içi boşaltılmış birbirinin tamamlayıcısı muhalefet partileri… Verilen tavizler, şehit düşen askerler, kaçırılan siviller, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nde yaşanan çatışmalar, devlete olan isyanlar, PKK’nın siyasi uzantısı olan BDP’nin PKK’lı militanlarla Habur görüntüleri, onları meşrulaştırmaları, devletimizin güvenlik güçlerine olan tehditleri ve SUSAN, SUSTURULAN, 5000 yıllık geçmişi ve devlet tecrübesi olan “TÜRK MİLLETİ”…

Geçen 11 yıllık AKP iktidarı dönemini incelediğimizde, Alperen Ocakları olarak Türk Milleti’nin, nehir kenarında çalan “NEY” sesine kanarak gelen geyikler gibi uyutulduğunu görmekteyiz. Öncesinde konuşulmayacak konular şimdi çok normalleşmiş; 5000 yıllık devlet tecrübesi olan ve onun devamındaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet nezdine de kan akmasın diye “İT OĞLU İT”le görüşecek, itibar kazandıracak, hatta Hükümet Sözcüsü’nün deyimiyle, “Biz Abdullah Öcalan’la aynı okulda olup, cemaatle namaz kılar, sohbetlere giderdik.”

diyerek Müslümanlaştırılacak ve halkın gözünde de tövbe etmiş bir “İT OĞLU İT” portresi çizdirilecek… Hatta bu ”İT OĞLU İT”, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in sohbetlerine gittiğini söyleyip neredeyse en büyük ”BÜYÜK DOĞUCU” benim deme cesaretini dahi almaya kendini namzet gösterecektir. Bu laf oyunları, milletin gönlünde her zaman aşkla yer etmiş Alperenler’in nezdinde bozulacaktır.

Buradan Sayın Başbakan’a Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun, “Terörle müzâkere edilmez, mücadele edilir.” ve “Kürt sorunu yoktur, sorunlu Kürt vardır.” sözlerini hatırlatıyoruz. Hadis-i Şerif’te buyurulduğu üzere, “Ayrılık yapan bizden değildir.”. İslam’ın ağabeyi olmuş ve bugün de ona namzet olan milletimiz, ayrılık tohumları ekenleri teker teker silecektir.

Yüce Türk Milleti..!

Neden uyuyoruz, neden tepkisiz kalıyoruz? İşte her sorunun cevabı olacağı üzere, bunun da bir cevabı var;
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten nakille:

Türk Cemiyetinde kaybolan muvazenelere gelelim…

1)Tanzimat’a kadar gelen bozgun ve çürüme devrimiz,
2)Tanzimat’tan Meşrutiyete, Hâtta Cumhuriyet’e kadar taklit ve özeniş devrimiz,
3)Cumhuriyet’ten bugüne kadar ana ruh kökünü büsbütün kurutma devrimiz… Yani alnı secdede olan ecdadımızın, rakı masalarında raks eden omurgasızlık dönemi…

Ruh ve muvazene, önce muvazene boşaltıldı, sonra ruh… Ve insanlar arasındaki siyasi farklılıklar ve başa bela KOMUNİZMA tehlikesi…

PKK’nın ana görüşü, tüm hareket ve inanç tavrını bu sistem üzerinden şekillendirmesi… Nitekim Bergson, Komunizma’yı şöyle tanımlar: “Komünizma, çaresini bulamayan, keşiflerine tahakküm etmek kudretini kaybeden batılı entelektüellerin intiharıdır.” Çünkü Nazım Hikmet(bile nam-ı değer (Mayakovski): “Komünizm getirdiği dünyaya inanmıyorum ve ruhumu kaybetmeye razı değilim.” dedi ve çekti vurdu kendisini… PKK da çekip vuracak kendisini, ama nasıl ve neyle… Karşısında idrakli, sistemli, teşkilatlı, öz köküyle alâkası her geçen gün kuvvetlendirilen yaradılışından müdafaalı, nüfuzu imkânsız bir TÜRK ruhuyla… Yani içlerinde KCK sanığı, din reformisti ve evlilik dışı ilişkileri meşrulaştıran malum filmlerin başrol oyuncusu olan kişilerin olduğu âkil adamlarla değil…

Yüce Türk Milleti;

Çeşitli renkteki emperyalist devletler ve onların birer piyonu olmaktan öte bir mana ifade etmeyen bölücüler ve elebaşları, ülkemizde Şark meselesine vücut veren menfî amilleri bilmekte ve olanca güçleriyle aleyhimize kullanmak yoluna gitmektedirler. Seyyid Ahmet Arvasî Hocamızın belirttiği üzere Şark meselesine sebebiyet veren olumsuz faktörler;

• Tarihi,
• Harsî
• Sosyal,
• Coğrafî,
• İktisadî,
• Psikolojik,
• İdare ve İç siyaset,
• Milletler Arası Çatışmalar ve Emperyalist oyunlardır.

Alperen Ocakları olarak, Sayın Hükümet yetkililerine de piyonlarla değil, şah olanlarla kafa yormalarını öneririz.
Yaşanan süreç çok boyutlu ve çok faktörlüdür; İç çekişmelere, karşılıklı zıtlıklara ve ırkı terimlerin din kisvesinden sıyrılıp,üstün kınılıp ayrılıkçı federe yapılara kadar gidebilecek sorunlara gebe olduğu apaçıktır. Bu nedenle de milletimiz; tarihi, harsî, içtimaî, coğrafî, iktisadî, ruhî, idari ve siyasi bütünleşme konusunda en ideal ölçülerde bir çelik yumruk haline gelmelidir.

Milletimiz, milli bütünlüğü koruyup geliştirdikçe ve barış içinde kalkınmasını tamamladıkça, yine gelişmiş medeniyetler seviyesine çıkacaktır.

Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’ten nakille, Gaye-İnsan-Ufuk Peygamber’in(s.a.v.) “Kişi kavmini sevdiği için suçlanamaz!” mealindeki muazzam Hadis’inde, dışarıdan ve ilk bakışta o kadar kolay sanılan nâmütenahi derin mânaya bir yol ve hudut içinde, hudutsuz milliyetçiliğe işaret ettiğini görmekteyiz.

İslâm inkılâbında Milliyetçilik görüşü, Müslümanlık’ta mahdut sınırlı milliyetçiliktir ki bu sınırın en küçük mikyasına kendisini hudutsuz ve başıboş bilen milliyetçilik ulaşamaz ve böyleleri bizimle uyuşamaz. İşte kandan beslenmeyen, kana dayalı olmayan, Alperenler’in kapsayıcı Milliyetçilik şuuru ve Kurtuluş reçetesi… Bu anlayıştır ki, Türk’le Kürt’ü, Kürt’le Arap’ı, Arap’la da Çerkez’i birleştirir… Özetle Sabatayist, Mason, Dönme değil… Türk’üz, Kürt’üz, Arap’ız; MÜSLÜMAN’IZ… Yani biz “BİR”iz…

Yüce Türk Milleti;

Alperen Ocakları olarak Hükümet yetkililerine tavsiyemiz şudur: Fikirde, aksiyonda ve çilede remz şahsiyetimiz, üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’i önümüze katarak,

Dünyaya HAYKIRIYORUZ…!

”Ben İslâm’ın gerçeğindeyim ve gerçek İslâm bende; 21. asır tufanından kurtulmak isteyen, Nuh’un yeni gemisine buyursun..!

Yüce Türk Milleti…!

Davadan zerre taviz vermeyen ve her türlü yarım oluşların engelcisi Muhsin Başkan’ın talebeleri olarak diyoruz ki, Sayın Hükümet yetkilileri, Şehit Analarının ahları, şehitlerimizin kanları yerde mi kalacak? Nasıl hiçbir şey olmamış gibi helalleşilecek? Hani İslam’da kısas hakkı? Apo canisi ve kurmayları havlayacak da bizler susacak, tepkisiz mi kalacağız?

Unutulmasın, DENİZLER DURULMAZ DALGALANMADAN…!
ALPEREN OCAKLARI OLARAK SÜRECİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIMIZI BİLDİRMEK İSTERİZ.