Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Siyasal Analiz

1972 yılında Ülkü Ocakları rozetini yakasına takıp-okula gittiği ve yakasından

1972 yılında Ülkü Ocakları rozetini yakasına takıp-okula gittiği ve yakasından çıkarmayı reddettiği için okul müdürünün (kürt Ali lakaplı) hedefine giren ve 23 Nisan 1972 sabahı tören için toplanan  tüm öğretmenlerin ve öğrencilerin gözü önünde yediği –sayabildiğim- 27 tokatla nerede durduğunu öğrenen bir öğrenci olarak, Milliyetçi-Ülkücü camianın içinde yerimi aldım.
Rahmetli babam çok sıkı bir CHP’li olması münasebetiyle bana olan muhabbetini bir nebze azalttı ve okul müdüründen şikayetçi olmadı. O manzarayı seyreden ne bir idareci, ne bir öğretmen, ne de öğrencilerden hiç kimse o mel’un adamı engelleme girişiminde bile bulunmadı. Bununla da bitmedi müdürün öfkesi,mezun olamadım devrelerimle. 1 yıl beklemeye kaldım ve onu bile Eylül’de bitirebildim. İyice katılaşmıştım. Üniversite hayatımda bundan farklı geçmedi. 1 yıl boyunca sadece 27 gün okula devam edebildiğim yıl oldu. Sırf düşüncem yüzünden ben ve arkadaşlarım notla cezalandırıldık,yılmadık. Hem zamanında hemde yüksek notlarla mezun olabilmeyi başardık. Ama hepimizin ruhunda oluşturulan derin yaralar, vücudumuzdaki yaralara pansuman oldu. 12 Eylül gibi tüm kötülüklerin anası olan bir dönemde de kısmetimize düşeni aldık, lâkin vatan-millet-devlet ilkelerimizden vazgeçmedik.
Öyle bir tarihte yaşamayı nasip ettiki yüce rabbim; bazen dualarımızın bedduaya dönüştüğüne şahit olduk. Lider-doktrin-teşkilat üzerinden tavizsiz bir hayat süren bizler/bizim kuşaklar herşeyleriyle kutlu bir dava mücadelesinden hiç vazgeçmedi. Çünkü bilge insanlardan olgun davranış ve sadakat dersleri almıştık. Herşeyden önemlisi bir liderimiz vardı ve bizi sürekli okumaya yönlendiriyordu. Okuduğumuz çoğu kitabın yazarlarıyla birebir yüzyüze getiriyordu bizleri.
Konuşmayı,hitabeti,iknayı ve inanmayı öğreniyorduk. Kişisel hırsımız yok ama azmimiz çoktu. Aldığımız her sorumluluğu en seri biçimde yerine getirme ve fayda unsuru ön plandaydı. Düşüncemizi iktidar kılabilmek hedefimizdi ve bunun heyecanı bizleri ateşliyordu. Ozan Arif gibilerimiz de bilinç ve heyecan geliştirme görevlerini bihakkın yerine getiriyorlardı. Tespitlerimiz dikkate alınıyor, yenilemelere/düzenlemelere gidilebiliyordu. Ben bu konuda rahmetli şehidimiz Gün SAZAK beyi rahmet ve hürmetle anıyorum. (tanımayanlar için açıklama:kendisi TBMM dışından Gümrük ve Tekel Bakanı iken 27 Mayıs 1980’de şehit edilmiştir) Gençleri ve teşkilatları dinleyip-Genel Merkez nezdinde öylesine güçlü ifadelerde bulunurdu ki,rahmetli Alparslan TÜRKEŞ kendisine rağbet eder,dinlerdi. Biz de kendimizi güvende hissederdik.
Ben bu yazıyı niye kaleme aldım? Niye bugün kaleme aldım? Eminim ki; birileri çıkıp-niye sustun şimdiye kadar, bile deme cüreti gösterecektir. Cehaletlerine verip-cevap bile vermem onlara. Susmadım hiç ama 43 yıldır iktidar uman bir insan, yanlışları ne zaman dile getireceğini de bilemez durumda! Maşaallah,herkes herşeyi herkesten iyi bildiğini sanıyor. Milliyetçi-muhafazakar oylar nereye gidecek diye bir soru asla gündeme gelemezken, her seçim döneminde artan/eksilen oy yüzdelikleri artık zihinleri zorlamaya başlamıştır. Biran önce de bu sorunun çözümlenmesine ihtiyaç kaçınılmaz boyuttadır.
Aslında Sadi SOMUNCUOĞLU ağabeyin Cumhurbaşkanlığına teşkilatının bilgisi ve izni dışında aday oluşu ve kendini bilmez bir milletvekilinin darp etmesiyle başladı sıkıntılı dönem. Rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in vefatı sonrası yaşanan kısa dönem sıkıntılı süreçten sonraki en önemli sorun bence bu olaydı. Sonraki dönemlerde ise partinin kalesi diye bilinen yörelerde önce milletvekilliği daha sonra da belediye başkanlıkları kaybedilmeye başlandı. İşin orijinal yanı kaybeden belediye başkanları partinin Genel Merkezinde yer bulmaya başladılar! Misyonu bilinmeyen vizyonsuz bir sürü insan geleneksel yapıdaki siyasi organizasyonun dengesini bozdu aslında.
Hızlı bir şekilde son döneme ve son seçime doğru gelecek olursak; Sinan OGAN, Meral AKŞENER tabanın kabul edemediği biçimde dışlanırken, Ali UZUNIRMAK, Faruk BAL, Mehmet ŞANDIR gibi isimlerde liste dışı bırakıldı. Tamam, Özcan YENİÇERİ konuşmalarındaki sınırsızlıkla zor günler yaşattı ama Engin ALAN neyin suçlusuydu? Durmuş YILMAZ neyin nesiydi de yıldız olarak takdim edildi,değer buldu? Ekmelettin İHSANOĞLU isim olarak belli kesimlerde biliniyordu ama CHP sahiplenip-Cumhurbaşkanı adayı olarak getirdiğinde kabulü bile hoş karşılanmazken, TBMM Başkanlığı seçimlerinde CHP niye kendi Cumhurbaşkanı adayına TBMM Başkanlığı için destek olmayı kabul etmedi diye değerlendirme yapılmadı?
Milletvekilliği listeleri oluşturulurken gerçekten Genel İdare Kurulu Kararı uygulandı mı? Anlamaya çalıştığımız ama anlamlandıramadığımız bu ve benzeri girişimler sonu mu hazırlıyor? İktidar partisi bile ÇIRAKLIK DÖNEMİMİZ EN BAŞARILI DÖNEMİMİZDİ diyebiliyor, 3 dönem kuralına takılanların büyük bir kısmını yeniden listesine alarak, onlardan ve getirecekleri oylardan vazgeçmediğini gösterebiliyorsa, bu yolla oyunu artırmayı planlıyor ve başarıyorsa, BEN BİLİRİM diyenlerin başlarını ellerinin arasına almaları gerekir diye düşünüyorum ben. Seçmen asla ELDE BİR DEĞİLDİR.
Ben siyasi partilerin tek liste ile kongre yapmalarını da yadırgayanlardanım. Sorarsanız bunu istikrar adına uygun bulduklarını söylerler, hepsi demokrat ama seçenek yok. Çok seslilik yok. Bu durumda her parti genel başkanının, suç isnadında bulundukları kişi ile aynı pozisyona düştüklerini görmelerini arzuluyorum. Kendilerinin de tek adamı oynadıklarını biri yüzlerine haykırmalı diyeceğim ama nerde? Hepsi sadece Genel Başkan. Hiçbiri LİDER değil. Ama Cumhurbaşkanı lider kimliğini hepsine inat sürdürüyor. Bir partinin genel başkanlığından ayrılıp-Cumhurbaşkanlığına seçilmiş olmasına rağmen temelini oluşturduğu siyasal görüşün liderliğini terk etmiyor. Zaten liderler TERK EDİLMEZLER. Onlar hep yaşarlar. Kimse de onların yerini almaya YELTENMEZ.
Ben 1 Kasım seçimleriyle şunun teyidini almış oldum:

Sorun tespitleriyle, iktidar partisini eleştirmekle seçim kazanılmıyor. (Gerçi Başbakan şuanki hükümeti kendi iktidarları olarak görmediğini açıkça belirtti ama)  Tabii ki zoruma giden bir durumu da yaşıyorum; Bunca insanın emeği olan yerel yada genel seçimlerde vatandaş tercihleri dikkate alınmıyor.

Ama oy vermemiz bekleniyor.
SAHİ,SİZDE DURUM NEDİR?

Selam ve saygılarımla