Ülkü: özde bedenin gönülüdür- ruhudur.
Mevcûdata can veren, ummanı sırdan sudur.
Ülkü: İSLÂM: ülkücü, İslâmdan eden südûr.
Mevcûdatın ülküsü zikretmek Yaratan’ı,
Cansız sanma ağacı, dağı, toprak- vatanı.
Ülkü: güneş, ülkü ay, ülkü yıldız cihanda.
Güneş: göz nûru, gönül sürûrudur bu handa!
Güneşte bir şuledir, nezdi ülkü sultanda.
Zifiri karanlığı tebdil ederek nûra,
Eşrefi mahlûkâtı hazırlıyor huzura.
Eşrefi mahlûkâta ÜLKÜ Cebrail ile, (a.s)
Lûtfedip, kanununu gönderdi Âdem gile (a.s)
Galû belâ’da “evet” demişken, bile bile!
Ahde ihânet eden şeylere bitler güler.
Elesteki ahdine bağlıdır ülkücüler.
Ruhumuzun evveli Hatemül Enbiya ya,
İnzâl olunca ülkü, çıktı arş-ı alâ’ya.
Yapışınca, Allâh’ın tevecühü düa’ya!
Buyurmuş ki:”ileyhi min Rabbihi ünzile.”
Ahde vefalı olan vasıl olur menzile.
Âdem’den İbrâhim’e, Mûsâ’dan İsmâil’e, (a.s)
Rızkını gönderiyor müşrike ve münkire.
Münkiranlar, dünyada girecek cennetine.
Ülküyü zırh edinen ülkücünün Cennette!
Gözü zül-Celâl’dedir, değil nan-ı nimette.
Ülkü: kanaatkârı, Cennetle müjdeliyor,
Ülkünün caddesinde, ülkücü ilerliyor,
Sabırı, ülkücüyü, ateşten gölgeliyor..
Ülkü: Habibin (S.A.V) HAKK’tan alıp yaşadığıdır,
Masivâyı gönlünden atıp, boşadığıdır.
‘İlmin başı sabırdır’ buyurulmuş amennâ.
Bu İlâhi ülküye farz-ı ayn’dır temennâ.
Cümle beşer kardeşiz, babamız Âdem amma;
Kâbil’ler de öz be öz kardeş idi Habil’le.
Kâbilden gelmedi mi, Habil’e meşûm sille?
Bu Ülküdür: Uhud da münkirânı mat eden,
Küfre, Çanakkale’yi, geçilemez set eden,
Ülküyle, kan kusturdu Çar’a, Şeyh Şamil deden,
Yine İslâm hasreti, çekiyor küfr diyârı.
Zuhuru ile, şiddet, müjdeliyor baharı.
Bu ülkü: Çaldıran’da, Yavuz Sultan Selim’di,
Malazgirt’teki cenkte, Alparslan’da, hilimdi.
Bizans’ta Fatih Sultan Mehemmed’de ilimdi,
Ülküyle mühürlendi, bizansın şehri yârı,
Kurtul diye, .İSLÂM’a, davet eder ağyârı.
Ülkü türkü değildir, zaten şarkı hiç değil.
Ülkü: DİN-İ İSLÂM’dır, hakikât bu, böyle bil.
İzzeti İslâm için, huşuya’ gelip eğil.
Mütevazi kulunu büyütür Yüce Allâh.(c.c)
Mütekebbir Rabbimdir, özenen nar da billâh.
İki defa Cibriyli, hakiki suretinde.
Gördüğü zikredilir Habibin (S.A.V) siretinde.
Ümmeti de görecek yevmi ahiretinde.
Bir adı ruhûl Kudüs, diğer biri Cebrail. (a.s)
Melekuttan dört nebi: birisi de mikâiyl.
Birisi Âzrail’dir, ölümsüzlük perdesi.
İsrafil rızka kefil, Rahman’ın Rezzâk’cesi.
Mesrûr eder İhlâslı, kanaâtkâr herkesi.
Aç gözlü ehl-i tağut esfeli safiline,
Varınca, gıbta ile bakacaktır münkire.
Çünkü, münkirler onun üstünde olacaklar.
Ebediyyen münkirin altında kalacaklar.
Esfeli safiline, münâfık dolacaklar.
İçleri iblis iken, dıştan insan göründü,
Hem müşrik hem de münkir, abasını büründü.
HİRÂ’da gördü onu, ayağının birisi,
Arşta, diğeri arzda, gördüğü hakikisi.
“ İKRÂ’ yâ Resûlâllah diye verdi ilk dersi.
Ben okumağı bilmem, diyerek etti arzı.
“RAHMETEN LİL ÂLEMİYN” dir, Eminliğin tarzı.
Sıkıca kucaklayıp bırakınca Cebrail. (a.s)
“İkra’bismi Rabbike” diyerek çekti mâil.
Okumağı bilmeyen okumayacak değil.
Ümmiliğine hikmet yüklemiş yüce ALLAH.(C.C)
Okumakla olunmaz. ümmidir Resûlûllâh.
İkinci defa alıp bastırdı da bağrına,
Bırakıpta dedi ki: “İKRÂ’” dayan ağrına!
Okuyunca dedi ki: Rabbim! uydum çağrına.
Sahibisin Allâh’ım! Hatemi Habibin Sen,
Denildi “varlık muti” dile, ne diler isen.
Hirâ’da İlk Vahiyi alınca geldi eve,
Haticetül Kübrası inandı seve seve.
Şefkâtle teskin edip imân etti afife.
Örtün üstümü dedi, vahyin ağırlığından,
Merhameti terletti, küfrün sağırlığından.
Ülküye hadim doğan, muhterem’e bu nisa!
Asiyenin üstünde, şayet Mûsâ (a.s) olmasa!
Yoğruldukca firavun zulmü ile, hulâsa,
Ğayb-i illâllah amma zıddına gidecekti!
Asilik kisvesiyle belki arzedecekti.
Ebû cehil iblisle kalkmışlardı atağa,
Ülkü Resûlü (S.A.V) aldı, Âli girdi, yatağa.
Âli’yi (k.v) görünce de saplandılar batağa.
İzciye güvenerek vardılar SEVR dağına,
Akılları takıldı örümceğin ağına.
Ülkücü: Âli gibi, batıla kaya olur.
Hazreti Ömer gibi, köleye yaya olur.
Ülkücü de her amel, yüce Mevlâ’ya olur.
Ülkücü sadakatte, Zinnûreynce sadıktır.
Ebu Bekr’i sıddîk’ca Vahiyde musaddıktır.
Taşa demiş: “Yetiştir ardıç, katran, ladin’i.
Yarattığı nesnenin ülküsü İslâm dini.
Ülkü’mün beş temeli süslemiştir içini.
İbretle parıldıyor, keste bir bak elmaya,
“Halifeme tabisin” emri vermiş dünyaya.
Peygamberin (S.A.V) izini takip eder ülkücü.
Masonizme ilâhtır, kızıl çamın sorkucu. (1)
İblisin elindedir ipimizin bir ucu.
Bağlamış akılları göbeğe ve kasığa,
Ülkücüye söz geçmez, tesir eder fasığa.
İmânsızın defteri temelinden dürülür.
İblisle avanesi kâinâttan sürülür.
Toprağın inci, mercân, püskürdüğü görülür.
Melekler müsâfaha eder ülkücülerle,
Malikin cengi başlar şarkı, türkücülerle.
Halimi Allah bilir, işte ben, işte ülkü.
Ülkücü oldum sanır okuyan, şarkı, türkü.
Sıyırında bir görün, sırtından kutsal börkü.
Kör köstebekler görür karasını, akını,
Bu kan içen vampirler, ırak etti yakını.
Ülkücü: bedeninde rûhu baki kaldıkca.
Hizmetin gıdasını, Ülküsünden aldıkca,
İSLÂMİ’ce, dâvanın derûnûnâ daldıkca.
Seyrü sefer anında, âlemi melekûtü,
Arzedilince abd’e, görür, iyi ve kötü.
(1) Çamın sakızı, Yıl başında çamları niye süslerler? Çünkü hadula rın itikadınca Mehdileri Dâvûd (a.s) Çam ağacına inecek, Nasaranın itikadına göre ise İsa (a.s) çam ağacına inecekte onun için cazibe kesbetsin diye süslerler. Bu şu rivayetin çeşitli yorumlanmasından mütevellittir. “ İsa şama inecek” bunu çama anlayıp yorumlamışlar dır.
ÜLKÜ ve Ülkücü: her halde en veciz bir şekilde sağır sultanın duyacağı, kör köstebeğin göreceği bir şekilde izhar edebildiğimi zannediyorum. Edebildimse, Allah’a (c.c) sonsuz şükürler olsun.
Beni taşıyabildiğiniz için hepinize ayrı ayrı en kâlbi şükranlarımı sunarım.Selamün aleyküm, Allaha emanet olasınız gönül dostlarım
YORUMLAR