2011 Kasım ayında eda ettiğim Hac farizamden sonra, 26 Ocak – 15 Şubat 2013 tarihleri arasındaki Umre ziyaretim nedeniyle 3. Kez Kutsal Topraklarda idim. İlk gidişim 1990 yılı Şubat ayında,23 günlük öğretmen ve öğrencilerden oluşan bir gurupla idi. Otobüsle Irak üzeri gitmiş, Musul Kerkük, Kerbela ve Bağdat’ı da gezmiştik.
Sizlere bu yazımda Kutsal Topraklarda geçirdiğim günleri, gördüklerimi, edindiğim izlenimleri, bilgileri, duyumlarımı aktaracağım.
Hepimiz çok iyi biliyor ve takdir ediyoruz ki Kutsal Topraklar dediğimiz bu bölge tüm İslam alemi için çok büyük bir önem taşıyor. Yılın yalnızca Hac’dan sonraki 1 ayı hariç 11 ay boyunca milyonlarca müslümanın devamlı ziyaretgahı halinde. Hal böyle olunca tüm müslüman aleminin gözü buranın üzerinde. Şimdi bu yöre ile ilgili kısa kısa notlarla sizleri bilgilendirmeye çalışacağım.
– Suudi Arabistan’ın şu an nüfusu yaklaşık 30 Milyon civarında. Yine çok iyi biliyoruz ki en önemli geliri petroldür. Yalnız son yıllarda Hac ve Umre gelirlerinin, petrol gelirlerini 3’e katladığı belirtiliyor.
– Yalnız bu 30 milyon nüfusun, 160 bin kişisini oluşturduğu söylenen Suud Ailesinin, mutlu azınlığı oluşturduğu, her şeyin sahibinin bunlar olduğu, bunların oluşturduğu kraliyet düzeninin artık halkı rahatsız etmeye başladığı, Arap baharı furyasının burada da kıpırtılar başlattığı, bu nedenle geçen yıl ağa babaları ABD’den alınan 16 Milyar Doların halka dağıtıldığı söylentiler arasında.
– Ancak bu sefer öyle bir duyum daha aldım ki : biliyordum da bu kadar da değildir diyeceğiniz cinsten! Suudi Arabistan’ın petrol gelirlerinin %90’ını ABD ve İngiltere paylaşırmış! Neye mi karşılık? Arabistanı TÜRKİYE ve İRAN’a karşı korumak üzere. Doğruysa, (ki doğruluğundan eminim) gel de kanın bozulmasın.
– Bu duyumlar öyle dedikodu değil. Bizzat orada çalışan Türklerle ve diğer yabancılar ile yaptığımız sohbetlerde aldığımız bilgiler.
– Bir yabancının Suudi Arabistan’da çalışabilmesi için Ticaret odasına kayıtlı kefil bulması lazım. Tabii ki ücreti mukabilinde! Önce oturma izni veriliyor. Çalışmaya başlayınca pasaportuna kefili tarafından el konuluyor. Zamanında gerekli ödemeler yapılmaz veya bir yanlış olursa; yallah. (Modern kölelik). Parası olmayıp oturma izni alamayanlar ise ( büyük bir çoğunluğu teşkil ediyor. Bilhassa Mekke ve Medine çevresinde) sefalet içerisinde.
– Ülkenin tüm gelirleri ve yönetim hakimiyeti mutlu azınlığın elinde. Tüm bu gelirlerin harcanama yerleri, yatırımları ve yaşadıkları yerler ise yine Ağa Babalarının ülkeleri.
– Suud halkının en sıkıntılı olduğu nokta, şeriat hükümleri. Şeriat hükümleri ile yönetilen ülkede bu hükümlerin yalnızca büyük çoğunluğu oluşturan yoksul ve modern köle durumunda yaşayanlar için geçerli olduğunu, memleketlerinde; dört duvar içerisinde saraylarda, istedikleri zamanlarda da yurt dışında yaşayan mutlu azınlık için hiç fark etmediği belirtiliyor. Bu arada bu zor hükümlerin ülkede yasak ve doğru olmayan ilişkileri körüklediği de belirtiliyor.
– Söylentilere göre Mutlu Azınlık Arap Baharından müthiş tırsmış durumda. Yakın zamanda burada da bir şeyler patlak verebilir görüşü hakim. Yine söylentilere göre; güya Kraliyet Ailesi Türkiye ile gizli pazarlıklar içinde. Muhtemel Arap baharı sonrası sığınacak kale arayışında oldukları, gerçek dostları olarak ta en sonunda bizi kabul ettikleri söyleniyor. Geçen yıl Sarıyer sırtlarında 1800 villa yapımı için alınan arsalar bunun göstergesi deniliyor.
– Kutsal topraklara bizim taraftan bakacak olursak; Rağbet son yıllarda çok fazlalaştı. Bunda hükümetin rolünü unutmayalım! Bunu fırsat bilen başta Diyanet olmak üzere, birçok firma müthiş bir turizm furyası estirmeye başladı. Hac’ta talep tavan yaptı. Umre desen taleplere cevap verilemez hale geldi. Hal böyle olunca mantar gibi tur şirketi türemeye başladı. Bu işin acemisi hocalarla tur işi yapmaya kalkıştıkları için büyük sıkıntılar yaşadı ve yaşattılar. Halen de kontrolsuz, deneyimsiz şirketler, paraları ile insanımızı rezil ediyorlar. Bu işin biraz suyu çıktı gibime geliyor. Bu kontrolsüz firmalar; %70’ı köyünden yeni çıkan, çoğunluğu devrin cahili, inançlı ve saf, dini duyguları nedeniyle parayı gözü görmeyip, bu yolda hiçbir şeyi esirgemeyecek insanımızı aç kurtlar gibi sömürüyor ve istismar ediyorlar.
– Kotalı Hac ve Umre ziyaretlerinde bariz bir Türk çoğunluğu var. Bu bizim açımızdan çok güzel ve sevindirici bir olay. Demek oluyorki Kutsal toprakların en büyük sahiplenicisi bizleriz. Bu da Suudların bizler üzerindeki olumsuz tavır ve düşüncelerini pozitife döndürmüş durumda. 23 sene önceki izlenimlerime göre Türklere karşı olan tavır ve davranışları epey olumlu bir hal almış. Haliyle en büyük müşteri potansiyeli de biziz. Bilhassa son yıllarda artan genç ziyaretçi sayımız da onları çok etkiliyor.
– Son yıllarda çok olumlu yönde gelişen, büyüyen ve güzelleşen Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi halen proğramlı ve planlı bir gelişim süreci içerisinde değil. Kraliyet idaresindeki Suudlular Harem bölgelerindeki düzenlemeyi ve otokontrolü sağlamış değiller. Bir şehir planı ve planlaması olmayınca gelen ziyaretçilerin eline bir tanıtım broşürü vermeyi bile akıl edemiyecek kadar acizler. Taksi şöförleri kraliyet içerisinde ayrı bir kraliyet. Bilhassa Mekke’de dilencilik meslek halini almış. Hele temizlik işçileri kadrolu dilenci görüntüsünde. Son zamanlarda otobüs şöförleride bu furyaya katılmış. Sokak dilencilerini saymıyorum. İslamiyetin merkezinde bunları çözmek çok mu zor. Aleni sadaka diye dileniyorlar. Bizim hüccac da sevap diye bu tür şeylere çanak tutuyor. Kısacası dünyanın en büyük potansiyeline sahip hareketliliği idare etmek Suudluların işi değil. Bu bölgeler bence bir islam birliği tarafından idare edilmeli.
– Turizm şirketleri, son yıllarda artan talepler nedeniyle, fahiş fiatlar çeken ve kendilerini keyfi satış usulleri ile zor durumda bırakan otellerden rahatsızlar. Otellerdeki hizmetler ise bu şartlara göre güzel. Tüm otellerdeki yemek hizmetleri mükemmel. Çünkü bu işleri bizimkiler yemek fabrikaları ve düzenli dağıtım ağıyla çok güzel yönetiyorlar. Tüm hizmet sektöründe Türklerin çoğunlukta olduğu açıkça görülüyor. Bilhassa inşaat sektörü çok büyük ve bu bölgede hiç bitmeyecek bir potansiyel.
– İşsiz Türk gençlerine sesleniyorum. Zaman bu zaman! Fırsat bu fırsat! Mekke ve Medine’de her türlü para kazanma potansiyeli var. Kafanızı çalıştırın. Fırsat kovalayın. Ne yapacaksanız yapın. Buralarda iş yapın. Hem maddi, hem manevi, hem staratejik anlamda bu toprakların tekrar bizim hakimiyetimize ihtiyacı var. Bu dünya var olduğu sürece bu topraklar arapların idaresine bırakılamayacak kadar önemli. Şu toprakların hakimiyetini ABD ve İngiliz kenelerinin elinden yavaş yavaş kurtaralım.
– Hacı olmak için ve Umre ziyeretlerimiz sırasında gittiğimiz bu mübarek topraklarda bu yörenin kendi kültürüne has kılık kıyafet içerisine bürünen vatandaşlarımıza sesleniyorum. Yaptığınız bir ibadettir. Giyim kuşam ve görünüş, duruş bir kültürdür.Kültürlerde insanların yaşadıkları yöre, iklim koşulları ile oluşan bir giyim kuşam şekline bürünür.Yüce yaradan hiç kimsenin bu dünya için geçerli olan fiziki görünümüne ve üzerini örten giysisine göre fazladan bir puan vermeyecek. Bizim kültürümüz ise dünyanın en zengin kültürüdür. Lütfen bu kutsal topraklarda kendi kültürümüzü sergileyelim. Bence lüzumsuz görüntüler içerisine giripte kişiliğinizi bozmayın. Dedim ya yaradana şirin görünemezsiniz. O zaten çeşitliliği arzu etmeseydi herkesi tek tip yaratıp tek kılıfa sokardı. İşin güzelliği orada. Herhalde anladınız. İşin dozajını kaçırmayalım. Hemen sünnet kılıfına da sığınmayalım. Herkesin aklı var. Bu yaradanın verdiği en büyük nimet.
Şu taklitleri ve hurafeleri bırakalım.Günahlardan arınıyoruz diye ihramdan çıkınca kafaları kazıtıp bıyıkları kesen mezhepleri anlamaya çalışıyorum da (daha anlamış değilim ) bunu taklit eden TÜRK’leri hiç anlamıyorum. Saçı günah keçisi ilan edip kazıtıp bıyıklarla beraber kesip altına sakal bırakınca yaradan sizi daha şirin algılamayacaktır. Günahlardan arınmak bu kadar kolay olsaydı! …
– İslamiyette böyle bir şey bilgilerim dahilinde yok. Sonradan türeyen saç ve sakal arasındaki bu denli farklı ilişkiyi anlayamadım gitti. Bilen biri varsa bana anlatsa iyi olacak. Efendim; sakal sünnet, saç günah keçisi,tu kaka. Bunu bir türlü hazmedemiyorum. İnsan organizmasının hiç bir zerresi fuzuli yaratılmamıştır. Böyle düşünmek bile şirktir. Sakal sünnetse saç farzdır arkadaş.
– Dünyanın en büyük mutluluğu ve huzuru Mescid’ül Haram’ın içerisinde. Dünyanın pozitif çekim merkezi. Kabe’nin yanında iken bulduğun huzur ile tüm dünyayı unutuyorsun. Tarif edilemez bir mutluluk kaplıyor içini. Oradan hiç çıkmak istemiyorsun. Namaz vakitlerini iple çekiyor, tavaf ile rabbine ne kadar yakın olduğunun hazzına ulaşıyorsun. Bunları bizzat yaşamak gerek anlatmakla olmaz. Parayla pulla ilgisi yok. Nasip meselesi. Allah her isteyene nasip etsin. Şahsıma, ömrüm ve imkanım olduğu her zaman gitmeyi düşündüğüm ilk yer Kabe olacaktır. Tabii ki Peygamberimizi ziyaret te esastır. Yalnız dozajında. Turizmcilerin keyfine ve proğramına göre, veya 40 vakit hurafesine göre değil. Ziyaret, ticaret değildir. Ziyaret en fazla 3 gün olur.! Rabbim, hakiki dünyamızda bizi peygamber efendimizle birlikte eylesin.
– İlginç bulduğum bir tespitim daha var. Kutsal Topraklar,Türkiye’de islami kesim diye adlandırdığımız, onlarca belki yüzlerce tarikat üyelerinin serbest bölgesi gibi. Burada haliyle daha bir rahat oluyorlar. İşin garip yanı buraları turistik beldeleri gibi görmeleri!
– Gelelim temizlik hususuna; Kabe ve Mescid-i Nebevi 24 saat planlı bir şekilde temizleniyor. İyi mi? İyi. Daha iyi olabilir mi? Olabilir. Benim bu konuda değineceğim esas konu, günümüz hayat şartlarının bu denli ileri düzeye ulaştığı bu dünyada, insanların eski alışkanlıklarından o denli kurtulamıyor olmalarında. Örnek mi?
– Tuvaletlere halen yalnıyak girilmesi (girenleri gördüm)
– Yerleri süpüren bay ve bayan giysileri ile,hem sokak hem tuvalet ardından yüz sürülen mescide girilmesi.
– Mescidlerin içinde dikkat edilmekle beraber sokaklara halen tükürülüyor olması. Vb.
– Kısacası Kutsal topraklarda büyük gelişmeler var ama plansızlık hemen farkediliyor. Bilhassa hac zamanı için metro geç kalınmış en önemli ulaşım aracı. Bunu ben 23 sene önce söylemiştim. Arafat, Müzdelife, Mina ve Şeytan taşlama mahallerindeki düzenlemeler güzel. Mekke’nin dış mekanları da iyi. Tüm hengame Kabe ve çevresinde.Dağlar tepeler yok edilip otel yapılıyor ama onca insanın ulaşımına çare halen üretilebilmiş değil.
Son kelam olarak; İslamiyette öncelik artık ümmilikten, ilme doğru kaymalı. İslam Dünyası, üzerindeki tüm sıkıntıları artık körü körüne inançla değil, ilmine sarılmakla çözebilir. Herkes aklını kullanacak. Yoksa sırtınızdan keneler hiç eksik olmaz.
Sevgi ve saygılarımla.
Nazmi SÜLDÜR
YORUMLAR