Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Gonca Anıl

VARLIĞI DERTSE YOKLUĞU NEDİR

DERT nedir sizce? Hayatta nelere dertlenir, neleri DERT sayarsınız?

Ekmek almak üzere girdiğim markette aldıklarının tutarını ödemekte olan bir kadına rastladım bugün. Biri 3-4, diğeri 6-7 yaşlarında görünen iki sevimli çocuğun annesi, genç, güzel, bakımlı bir hanım… Alışveriş arabasından indirdiği şirin oğlu, ablasının yanına doğru ilerlerken, anneleri olan bu hanımın kasiyer gence söylediği cümle dimağımda takılı kaldı. Ne unutabildim, ne de hazmedebildim. “Çocuğun mu var derdin var.” dedi kadın ağzından rahatça çıkan kelimelerle. Benim duymaktan huzursuz olduğum bu cümleyi, söylerken çok da rahattı. Oysa ne ortalığı inletecek bir çığlık duymuştum, ne de bir çocuk ağlaması. Böyle söylemesini gerektirecek ruh halini haklı gösterecek bir durum yoktu ortada, ki çocukları ortalığı birbirine bile katsa, yine de haklı sayamazdım bu serzenişini. Ses tonundan çocuklar için üzüldüğünü anladığım genç erkek kasiyer “Yaaa öyle demeyin.” dedi. Ama kadının cevabı hazırdı, belki de defalarca aynı sahneyi yaşamış olmanın tecrübesi ve çabukluğuyla, “Olunca anlarsınız” ezici cümlesini , “sen sus” dercesine attı ortaya. Genç kasiyer utandı, mahcup oldu…

Ne cümleler kurmak istedim o an; satırlarca, sayfalarca konuşmak istedim; onlarca soru sormak istedim ama sadece genç kasiyeri destekleyecek birkaç aciz kelime çıkabildi ağzımdan ve sonrasında tutuldu dilim. Söyleyemedim zihnimden geçen düşüncelerin ve yüreğimde canlanan duyguların hiç birini… Söylemek haddim değildi belki de, görevim hiç değil. Daha çok konuşsaydım “Sana ne” diyecekti belki kadıncağız DERT’li(!) haliyle, kendini savunma kaygısıyla…”Sen daha yeni anne olmuşsun, ne anlarsın?” diye de ekleyecekti belki de ardından. Kadın benim hayatımda büyük bir iz bıraktığından habersiz; kendi doğurup, büyüttüğü DERT’lerini yanına alıp uzaklaştı marketten, elinde alışveriş torbasıyla…

Belirsiz bir senaryo bıraktı ardında, benim zihnimde canlanan ve cevaplarını asla bilemeyeceğim onlarca soruyla birlikte. Acaba o çocuklara sormuş muydu, bu dünyaya gelmek isteyip istemediklerini? Eşiyle evliliklerinin sefasına doyup; artık zamanı deyip; aldığı karar sonucu, annelik hazzını yaşamak için dünyaya getirmişti belki de yavrularını. “Yaşım geçecek.” kaygısıyla, ya da çevrenin baskısından pes edip acele etmiş de olabilir, bilinmez. Ama anlayamadığım bir konu var ki, madem DERT’ti birincisinden sonra neden vazgeçmedin derdine DERT katmaktan? Neden ikinci yavruyu dünyaya getirdin, yeni bir DERT sahibi olmayı göze alarak?

Öyle anne babalar var ki engelli yavruları olmasına rağmen, DERT demeyip bağrına basıyor, isyan etmeyip, şükrediyorlar anne baba olabildiklerine. “Allah verdi.” deyip sahip çıkıyorlar yavrularına ve onların bu özel hallerine.

Öyle çiftller de var ki, anne baba olabilmek ve o minik canlıyı kucaklayabilme mutluluğunu yaşayabilmek için ne doktor yolu aşındırıyorlar yıllarca, gözyaşları içinde. Ümitle ümitsizlik arasındaki ince çizgide gidip geliyorlar her yeni gün.

Dert kelimesinin sözlük anlamı üzüntü, hastalık, ağrı, sorun… Hangisiyle açıklayabiliriz evlat sahibi olmayı? Çocuk kelimesi hangisine karşılık gelir? Üzüntü mü, hastalık mı, yoksa sorun mudur çocuk sahibi olabilmek?

Farkında olmamak mümkün değil, muhakkak çok zor bir süreç çocuk yetiştirmek. Ama bu yolu kendisi seçen ve savunmasızca dünyaya getirdikleri canlılardan sürekli şikayet eden anne- babaları da bir türlü zihnim almıyor. Doğduklarında bembeyaz bir sayfa gibi oluyor çocuklar. Anne babalar olarak bizler değil miyiz, o tertemiz sayfayı yazan, çizen, kimi zaman karalayan, kimi zaman da yırtıp atan? Uzmanlar “Çocuğunuzda bir yanlış davranış varsa bilin ki sebebi sizsiniz.” diyor. O halde sürekli çocuklarının huysuzluğundan şikayet eden anne- babanın önce kendisinde araması gerekmez mi sorunu?

“Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşse iz bırakır.” Diyor H. Jinott. Onu dert olarak gören bir anneyle büyüyen bir çocuk, kendine ne kadar güvenebilir? Kendini hep bir problem, sıkıntı olarak algılayan bu çocuğun, ileride önce kendine sonra çevreye sorunlar çıkarmaması şaşırtıcı olmaz mı? Ömür boyu içinden atamayacağı bir azap bırakmaz mı bu insanın içinde?

Yapılması gereken şey çok zor değil aslında, önce sahip olunan “Anne-baba olma” ayrıcalığının farkında olabilmeliyiz. Sonra da çocuklara bize ait birer eşyaymış gibi davranmaktan vazgeçip, bakış açımızı değiştirebilmeliyiz. Anne-babalar olarak o minik yavruların sahipleri değil, doğal akışında ilerleyen hayatlarının sadece emanetçileriyiz. Onlar her yeni gün yaşama sevincimizi tazeleyen birer mutluluk kaynağıyken, masum temizlikleriyle hayat bulup; onlardan aldığımız eşsiz enerjiyi, yine onların mutluluğu için kullanabilmeliyiz, kendimizinki için değil. Çocuklarımıza ne kadar pozitif davranırsak, onlar da o kadar sakin ve huzurlu olurlar ve etraflarına huzur verirler.

“Eşeğe semeri yük değildir.” demiş atalarımız. Anne çocuğuna, eşeğin semerine yakınlığından daha sıkı bağla bağlanmışken, yük müdür yoksa dert mi? Anneye çocuğu asıl dert ortağı, can yoldaşı değil midir ? Büyük Yaratıcı’nın lütfedip verdiği bu canlar, içine girdiği aileyi şenlendiren birer güzellikken, onlara yüklenilen sıfatlarla gelişimlerinin yönünü çizdiğinin ne zaman farkına varacak anne-babalar?

Varlığına DERT denilen bu yavrular, Veren tarafından geri alındığında, hangi kelime doldurur bu kaybedişin acısını? Varlığı DERT’se, yokluğu nedir?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER