VATANDAŞIN İÇİNDEN

Bakmayın siz, binlerce, yüzbinlerce veya milyonlarca kişilik şehirlerde, ilçe merkezlerinde yaşadığımıza. Çağdaş insanın en büyük derdi yalnızlık. Kalabalıklar içinde, insan selleri içinde yalnızlık çekiyoruz. Modernizm, konforizm, egoizm, bizleri hiç anlamadığımız biçimlerde yalnızlığın kuyularına itiyor. Teknolojik donanımlar bizlere sosyalleşme adına müthiş konforlar, kolaylıklar ve türlü seçenekler sunuyor ama, bizlere sunulan bu yelpaze her geçen gün yalnızlaşmamıza, […]

Bakmayın siz, binlerce, yüzbinlerce veya milyonlarca kişilik şehirlerde, ilçe merkezlerinde yaşadığımıza. Çağdaş insanın en büyük derdi yalnızlık.

Kalabalıklar içinde, insan selleri içinde yalnızlık çekiyoruz. Modernizm, konforizm, egoizm, bizleri hiç anlamadığımız biçimlerde yalnızlığın kuyularına itiyor.

Teknolojik donanımlar bizlere sosyalleşme adına müthiş konforlar, kolaylıklar ve türlü seçenekler sunuyor ama, bizlere sunulan bu yelpaze her geçen gün yalnızlaşmamıza, kabuğumuza çekilmemize, kendi dünyamıza hapsolmamıza, “asosyal bir bataklıkta” debelenmemize neden oluyor. Konuşuyoruz, ama konforizmin bizlere sunduğu cep telefonu galaksisisin soğuk atmosferinde konuşuyoruz. Konuşuyoruz ama, sohbet etmiyoruz, muhabbet etmiyoruz. Evlerimizin en mutena köşesine koyduğumuz televizyonun bizlere sunduğu dünyanın, karakterlerin, kahramanların çekim merkezinde kupkuru bir sohbetin etrafında dönüp dolaşıyoruz. İletişim dünyasında, iletişim kısırlığı çekiyoruz. Birbirimizin dünyasına girmek, dertlerimizi paylaşmak, mutluluklarımızı çoğaltmak için hiçbir şey yapmıyoruz. Monotonlaşan hayatımıza renk katacak aktiviteler yapmıyoruz, birbirimizi anlamak, birbirimizin bizi anlamasına fırsat vermek adına hiçbir şey yapmıyoruz.

Kendisi de bir televizyon yüzü olan, tiyatrocu, usta çınarlardan Nejat Uygur’un oğlu Behzat Uygur’la geçtiğimiz günlerde bir röportaj yaptım. Behzat Uygur, televizyonun ve diğer teknolojik donanımların insanlarımızın sosyalleşmesini yok ettiğini belirterek, şunları söyledi: “Televizyon biraz değil, insanları bayağı uyutuyor. Sadece televizyon değil evin içinde olan internet, sosyal medya ve türevleri girdiği zaman insanlar, e kabuklarına çekilmeye başladılar. Sosyalleşmeyi bile teknoloji üzerinden yapmaya başladığımız zaman yalnızlık başlıyor. Kültürel eksiklik başlıyor. Bu eksikliği gideren sanat dallarının başında bence tiyatro geliyor. Buna diğerlerini de ekleyebiliriz. Maalesef son yıllarda insanlar iyice kabuklarına çekilmeye başladılar. Biz de inatla bir televizyon yüzü olmamıza rağmen diyoruz ki, “Tiyatro, tiyatro, tiyatro”. Bir şekilde tiyatroya gelen seyircinin ne kadar mutlu, ne kadar keyifli ve rahatlamış biçimde o salondan veya Açıkhava tiyatrolarından ayrıldığını gördüğümüz zaman, bu işin doğru olduğuna inanıyoruz. Gelen seyircilerin bunu çocuklarına aktaracağı için bunun kuşaklar arası bir geçişe yol açtığını, bir tiyatro sever kitlenin oluşturulduğunu görüyoruz. Bu yüzden kıyıda kenarda köşede kalmasına rağmen, tiyatro insanları en çok eğlendiren, tırnak içinde eğlendirirken de eğiten bir sanat dalı. Biz de geleneklerimizle, babamızdan aldığımız bayrakla sanat dalını devam ettiriyoruz. İnatla da ettireceğiz”

Sonuna dek katılıyoruz. Sosyalleşmenin teknoloji üzerinden yapılması tespiti ise altı çizilmesi ve hem psikolojik, hem de manevi yalnızlık çeken insanlarımızın üzerinde defalarca düşünmesi gereken bir tespit.

İnsan, insana yaslanması gereken, insanla sosyalleşmesi gereken bir varlık. Televizyonun, internetin, cep telefonunun olmadığı dönemlerde saatlerce muhabbet edilen ortamlarımız vardı. Büyüklerimiz bizlere hayat tecrübelerini aktarır, yaşadıkları olaylardan ders çıkarmamız için bizlere bir nevi “Hayat koçluğu” yaparlardı. Bugün, bu tecrübeleri aktarmak için birileri üstüne para alıyor, bunu meslek haline getiriyor.

Modernizm, içimizden bir şeyleri eksiltti… Modernizm, insanlığımızı köreltti…

M. Cengiz ÇETİN
ŞAHALOĞLU
(Araştırmacı Yazar)

Exit mobile version